Em@il: postmaster@yazarlar.iwarp.com

 Neden Yalan Konusuyoruz?

Neden kabul etmiyoruz acaba? Biz bize yalan söyleyenleri tercih ediyoruz. 

Her zaman hem de.

Çünkü biz de yalan söylüyoruz. Hem de bol bol. Hem de hiç durmadan.

  Kendimize, karımıza, çocuğumuza, patronumuza, arkadaşlarımıza sürekli olarak yalan söylüyoruz. Ortalama olarak günde 10'dan az yalan söyleyen bir Türk olduğunu pek sanmıyorum.

  Trajik olan şu ki, yalan söylemeyi öylesine meşru hale getirip, içselleştirmiş vaziyetteyiz ki, asla yalan söylediğimizi kabul etmiyoruz.

  Daha patolojik (bu da "hastalıklı"-hatta bakın onu da kullanayım,"sayrılıklı"-) bir durum olabilir mi ? -Şöyle bir rahatlayın. Kasmayın kendinizi ve bir daha düşünün. Üstünüze alınmadan yani hemen. Bir insan topluluğu, yalan söylemeyi o derece benimsemiş ki yalansız yaşayamıyor ve yalanla gerçeği ayırdetmemek için elinden gelen her tür bahane bulma mekanizmasını harekete geçiriyor.

  Tamam büyüklerden biri zamanında söylemiş, "halklar bilgi değil avuntu arar" diye ama,biz aramakla kalmıyoruz, hayatımız avuntu-luk. Yaşantımızın sırsız aynaları olan 'gazeteler'in manşetleri, sohbetlerimiz, boş milliyetçiböbürlenmelerimiz, kendi kendimize düşünürken söylediklerimiz.

  Bir millet veya ulus neden yalan söyler, neden yalan söylenmesine karşı çıkmaz ?
Çünkü 300 yıldır bu millet ve ulusun (ikisini yanyana kullanınca daha anlamlı oluyor sanki) önüne konan hedefyaşamvedüşüncetarzının, eşeğin önüne asılan hıyardan hiç bir farkı yok.
Ve gel gör bak işte ki, eşek hıyar yemek istemiyor. Belki de olduğu yerde saman yemek istiyor. Şimdi burda yanlış ve eksik alıntılarla aleyhimde türk milletine eşek diyor şeklinde dava falan açmaya kalkmasınlar diye ne yapsam acaba ?

 Herşeyi ne kadar büyükvederin bir sinemiz varmış ki, işte o sineye dolduruyoruz dolduruyoruz ve o sine bir türlü PATLAYAMIYOR. Şişiyor şişiyor ve patlatmak için gücümüz olmadığı için bu sefer işte bu, küçükgündelikavuntuyalanlarımızla onu eritmeye çalışıyoruz.

 Belki de küçükken okuduğumuz, dinlediğimiz masallardan ve efsanelerden çok etkilenmiş olduğumuz ve özgüvenimiz eksik olduğu için, kahramanlar ve kötü adamlar yaratmadan, gerçekleri olduğu gibi görmek yerine iyi ve kötü diye ayırmadan yaşayamıyoruz.

 Neden kabul etmiyoruz acaba tembel ve boşvermiş olduğumuzu ? Akdenizlilik deyin, doğululuk deyin, İslami kültürün etkisi deyin ne derseniz deyin. TEMBELİZ ve bu önce genetik. Yani kişisel olarak üstünüze alınıp alınmamanız beni ilgilendirmiyor. Ama milletçe (burda tek başına daha uygun olduğunu düşünüyorum) bir şeyi isteyip, gerçekçi bir değerlendirme yapıp, buna göre bir yol yöntem belirleyip, onu "gerçek" kılmak için çalışmak gibi bir yeteneğimiz olmadığı kesin.

 Çünkü bizim asıl yeteneğimiz mazeret ve avuntu üretmek: En geleneksel geyik mazeretlerimizden olan elektrikler kesikti örtmenimle başlayan, yenildik ama ezilmedikle devam eden. Son derece güçlü milli komplekslerimizin özeti olan büyük türkiye yalanı. Ya da "... da türk dostu çıktı..", "..ülkemizde iyi şeyler de oluyor..","... daha önce Türkiye aleyhine açıklamaları bulunan Helmut Kohl'ün kızı bir türk genci ile evlendi..." , "... Alman Helga Türk erkeklerine bayılıyorum dedi....", "... aslan gassaray tarih yazdı....", "... avrupaaa avrupaaaa duy sesimizi..." ile garnitürlenen, hatta viyana kapılarını zorlayanlara ne demeli ?

 Bir işi yapana kadar harcayacağımız zamanı, o işi yapmayıp neden yapamadığımızı hatta neden yapılamayacağını açıklamaya çalışmakla harcamak bizim için çok daha doğal. Hatta belki bize özgü bir yetenek.

 Tembel olmasak, yalan söylemeyi ve söylenmesini sevmesek, avutulmayı pışpışlanmayı pohpohlanmayı yani gönlümüzün hoş tutulmasını istemesek ve gerçeklerden korkmasak, kendi seçeneklerini yaratamayanlar olarak, cennettapusu dağıtan engizisyonculara inanır mıydık her seferinde ? % 70 olarak % 5'e emdirir miydik kanımızı?
Bir kereden bir şey olmaz.

 Bir denize düşer, bir yılana sarılırız, yine denize atarız kendimizi, yine yılana sarılırız.

 Neden kabul etmiyoruz acaba? Savaşmaktan ve fedakarlıktan daha çok ve daha iyi yapabildiğimiz pek az şey olduğunu. İçimizden kendimizi adam gibi yönetecek adam bile seçemiyoruz. Osmanlı'da deli meli başa ne gelirse çekilir, seçme derdi zaten yok - varsa da saray entrikaları ile halledilir lakin, o da halkı enterese etmez-. Mustafa Kemal'den sonrası zaten yine boş. Yok. Yok. Yok.

 Kavramsal zekası çok gelişmemiş insanlar olarak "özgürlük" kavramını da pek geniş algılamıyoruz. Bu yüzden aslında pek de ihtiyacımız yok ki diye düşünüyoruz bir yandan gizlice. Gece sokağa çıkabiliyor muyuz ? Yeter.

 Demokrasi ? Bunun da ne işe yaradığını bilmiyor ve önemsemiyoruz. Pek karın doyurmadığını biliyoruz da. Yani bir isim, işte yani sisteme verilen isimlerden biri. Ne bileyim, bir balık ismi falan da olsa, bizim kullandığımız anlamı ile demokrasi sözcüğünden daha az bir şey kapsamazdı. Sonuçta o da aslında pek de gerekli değil.

 Neden karşı çıkmıyoruz hiçbir haksızlığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe ? İlahi adalete mi inanıyoruz? Bu dünyada olmazsa öbüründe, cezasını bulurlar mı diyoruz?

 Çünkü konuşuyoruz , söylüyoruz hep heryerde herkese, ama içten kızmıyoruz ki aslında. Hatta çünkü biz de o adamlardan olmak istiyoruz. Biz de rahata ermek istiyoruz. Biz de havada bulup tavada yemek, televizyonlara çıkmak, hava atmak, gezmek tozmak fecihaldeeğlenenlerden olmak istiyoruz.

 Hatta içimizden helal olsun be diyoruz adamlara. Bireyin ahlaki değerleri, diğerlerine göre belirlenirmiş gibi, e herkes yapıyo biz neden ? diyoruz. Gravatlıokumuş soygunculara, mafyabozuntusu katillere, sanatıicracılık ve teşhircilikolarakyutturanlara özeniyoruz. Bizim yapamadığımız herşeyi yapan ve televizyonlaragazetelereçıkan, zengin olmuş olan bizimparalarımızla herkese özeniyoruz.
Yoksa bir millet bir halk bir ulus (hepsi birarada daha kalabalık olur ve bir işe yarar umarım) nasıl kıpırtısız kalır bu raddede rezilliğin ve çöküşün karşısında ?

 Yalan söylüyoruz. Çünkü hala fakiriz ve en ilkel iç güdüyle belirleniyor değerler : hayatta kalmak. Okuyoruz, askere gidiyoruz, evleniyoruz, çalışıyoruz, doğuruyoruz. Hayatta kalmak için. Gıkımızı çıkarmıyoruz. Yalan söylüyoruz. Hayatta kalmak için.
Hayatta YAŞAMAK için ne yapıyoruz peki? Samimi olarak.


Haldun Eralp AKÇAKOCA

 

Project Design © Ostin 

İcq: 101046976